kıbrıs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kıbrıs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2015 Pazartesi

sesini unutuyorum


sesini unutuyorum, ne acı.
 
fotoğraf: karpaz/kıbrıs
 
 

17 Aralık 2013 Salı

faydası yok sözlerimin

kendimi bile sevemezken
çaldığım her yabancı kapının ardında
ben de kendimi aramadım mı ?

surlariçi bölgesi - lefkoşa / eylül 2013




21 Eylül 2012 Cuma

eskiye dair

lefkoşa'da surlariçinde bulunan tarihi büyük han'dan bir kare
eskiler ve eskiye dair her şey güzeldir.


19 Eylül 2012 Çarşamba

kapılar


eğer bir kapı varsa, seçmekten söz edemezsiniz
eğer iki kapı varsa seçmekden söz etmenize gerek yoktur
sizin kullanışlarınızdan biz anlarız
eğer üç kapı varsa… ben diyorum ki en kötüsü ortadaki kapıdır

özdemir asaf – yuvarlağın köşeleri

fotoğraf : girne sokaklarından bir kapı/2012


1 Haziran 2012 Cuma

estetik kaygısı


lefkoşa'nın surlariçinde, yani tarihi bölgesinde yer alan bir sokak.
adeta film platosunu andıran bir güzellikte olan bu sokak
bölgede yapılan yapılaşmaların getirdiği çirkinliklere adeta tek başına direniyor.


29 Şubat 2012 Çarşamba

lefkoşa (2)


surlariçindeki büyük han

vakıflar bölge müdürlüğü binası

adliye binası

selimiye camii

selimiye caminin yan sokakları


barışa duyulan özlem


selimiye camiinin yan sokakları


adliye binası

büyük postane
1

28 Şubat 2012 Salı

dipkarpaz

dipkarpaz girişi
adanın kuzeydoğusundaki en son yerleşim yeri olan dipkarpaz kasabasında türkiyeliler ve kıbrıs türkleri'nin yanı sıra, 250-300 kadar da rum yaşamaktaymış.
dipkarpaz görünüm
lefkoşa’dan yaklaşık 120 km uzaklıkta yer alan kasabada, zaman 70'li yıllarda bir yerde kalmış sanki. eski rum tarzı binalar, osmanlıdan kalma bazı binalar, kiliseler, 80'li yıllarda yapılmış bir cami ve ünlü rum kahvehanesi bulunmaktadır. eski yıllarda kötü olan yolu yenilenmiş, lefkoşa veya girne’den sorunsuz kasabaya ulaşılıyor. 

kasabanın merkezindeki kilise
adanın o kadar ucunda yer alıyor ki bu kasaba; hükümet konağından sol taraftaki yolu takip ederseniz yaklaşık 3-5 km sonra adanın kuzeyindeki denize, sağ taraftaki yolu takip ederseniz ise yaklaşık 5 km sonra güney tarafındaki denize ulaşıyorsunuz.
altın sahil
buraya kadar gelmişken uçsuz bucaksız ıssız kumsal olan altın sahil’i (golden beach) görmeden gitmemek lazım. zaman darlığı nedeniyle bu güzelliği ancak bu kadar çekebilmişim :)

milli parkın girişi ve benim kahrımı çeken araç
kasabanın merkezinde hükümet konağının hemen önünden sağ yola doğru girildikten sonra yaklaşık 20 km’lik dar ama oldukça sakin bir yoldan sonra önce sahile, sonra manastır ve zafer burnu’nun içinde bulunduğu milli parka ulaşıyorsunuz. milli parka girildikten sonra arabayı aşırı dikkatli kullanmak gerek, her an arabayı orda bırakabilirsiniz.
apostolos andreas manastırı
koruma alanına girdikten hemen sonra karşımıza apostolos andreas manastırı çıkıyor. tek görkemli bir bina yerine, çok sayıda binanın yer aldığı bir kompleks sanki. o kadar yıkık olmasına rağmen halen faal olan manastırın deniz tarafındaki çeşmesinden dilekler kabul olsun diye su içmek gerekiyormuş. manastırın yanındaki satıcılarda alınacak orijinal hiçbir şey yok onu söyleyeyim.
  
o kadar sahiplenmiş ki koruma alanını
tam arabaya binecekken koruma alanının doğal sahipleri olan yabani eşekler sardı etrafımızı. J
zafer burnu ve bayraklar
manastırdan sonra kuzeye doğru giden yolu takip ederseniz haritalarda zafer burnu diye geçen yere gelirsiniz.

dipkarpaz, halen kıbrıs'ın değişmemiş yüzünü görmek, akdeniz'in keyfine varmak isteyenler için gidilmesi gereken yerlerden en başta geleni.

22 Şubat 2012 Çarşamba

küçük bir girne gezintisi

ders bitiminde ömer ve mehmet'le düştük girne yollarına. başkent lefkoşa'nın 23 km kuzeyinde küçük bir sahil kasabası. gerçekten küçük, bizim çeşme'ye benzer bir yapısı var. şubat ayı olduğundan olsa gerek sokaklarda gereksiz kalabalıklar yok. bize has olan güzeli/güzelliği yok etme hastalığı burada da baş göstermeye başlamış. sahile yani limana inen dar sokaklar ve bu sokaklardaki evler mükemmel.
girne sahil

sahile inen dar sokaklar
sahile inen dar sokaklar
ağa cafer paşa camii (1589)
 

sahilde küçük bir yürüyüş yaptıktan sonra girneyi tepeden gören beşparmak dağlarının eteklerindeki bellapais manastırı'na doğru yola çıktık. sokakların temizliği ilk dikkati çektiği beylerbeyi köyünde yer alan bellapais manastırı'na ancak dışardan bakabildik. kıbrısta herşey erkenden kapandığı için gezme şansımız olmadı. ama etkileyici bir mimariye sahip olan manastır aynı zamanda yüksekte yer aldığı içinde eşsiz bir girne manzarasına sahip. kıbrısa gelen herkesin mutlaka görmesi gereken bir yer kanımca.

manastırdan girne manzarası

otoparktan manastıra bakış
balıkesir köyünün temiz sokakları
manastırın bahçesindeki turunç ağaçları
manastır gezisinden sonra sahile indik. deniz şehitleri anıtının yakınlarındaki denizin kıyısında eşsiz manzarası olan eziç peanuts adlı restorana gittik. burası lefkoşa'daki eziç zincirinin bir restoranıymış. konsept olarak masaya tuzlu-kabuklu yer fıstığı getiriyorlar, kabukları nereye atacağım diye düşünmenize gerek yok, masanın ortasında küçük bir delik var ve ordan aşağı atıyorsun kabukları :) restoranın hemen altı kayalıklar ve deniz. hoş ambiyans, güzel müzik ve zengin menüsüyle daha çok gençlerin takıldığı kaliteli bir mekan. fiyatları da kıbrıs standartlarına göre normal. ana yemekler 20-30 tl arasında.
restoranın manzarası
eziç peanuts
ömer ve mehmetle birlikte paşa kebabı yemece

20 Şubat 2012 Pazartesi

lefkoşa başlangıç

kıbrıs yolculuğu istanbuldan soğuk ama güneşli bir havada uçağa binmemle başladı. sabiha gökçen havalimanından 15 dakika rötarla başlayan ve oldukça rahat geçen pegasus uçuşlu yolculuk 15.30 civarında ercan havalimanına inmemizle sona erdi. havalimanında beni alacak aracı beklerken, trafiğin soldan oluşu çok garibime gitti. hep araçlar üzerime üzerime geliyor tribine girdim :)

lefkoşa ilginç bir şehir. surların içerisinde olan ve türk ve rum kesimi olarak ikiye bölünen, yıllar içerisinde surların dışına doğru genişleyen bir şehir. türk tarafı 84 bin nüfuslu. ilk gezintilerden sonra ben bizim fethiyeye benzettim ama denizsiz fethiyeye. gerçi deniz çok yakın. 23 km mesafede girne var. daha doğrusu başkent adanın kuzey tarafının tüm deniz kıyılarına o kadar yakınki. en uzak olan dipkarpaz bile 120 km.

otele girer girmez (otelimde merit hotel ki lefkoşanın en iyi oteli diyebilirim) üstümü değiştirip, sokaklara attım kendimi. pazar günleri şehir tam bir sessizliğe bürünüyormuş.


lefkoşa'daki iş bankası şubesi. merkez şube  diyebiliriz. surların içindeki eski lefkoşa'da bulunuyor. şehrin büyümesiyle birlikte ticaretin yeni yapılaşan semtlere doğru kaymasıyla birlikte merkez şubeninde taşınması gündeme gelmiş, ama o zamanki genel müdür ersin özince, "balkonunda çekilmiş fotografım var" diyerek taşınmaya karşı çıkmış. bence de iyi yapmış.


eski şehirde yani surlar içindeki eski evlerden birisi. selimiye caminin hemen yanıbaşında bulunan bu evin oldukça estetik bir görüntüsü bulunmakta.


lefkoşa turumda ilk karşıma çıkan evlerden biriydi. surlariçi bunun benzeri evlerle dolu. ama bu tarihi şehrin engellenemez bir şekilde günümüz ihtiyaçlarına ayak uydurmaya çalıştırılması birçok tarihi değeri bulunan binaların yıkımına, sokak genişletmelere yol açmış ve tarihi kent dokusunda bozulmalara neden olmaya devam etmekteymiş.