31 Ocak 2013 Perşembe

boşyere

ne çok şey olmakla meşgulüz kendimiz olmaktan başka...




28 Ocak 2013 Pazartesi

buz gibi hava



hava buzz gibi
denizde kabına sığmayacakmış gibi duruyor


26 Ocak 2013 Cumartesi

çözülme


aşık olsam her şey çözülecekmiş gibi geliyor bazen
sonra geçiyor.


3-5 dakika


bazı zamanlar da 3-5 dakikalık bir şarkı, 
anlatmak istediklerimizi tümüne denk gelebiliyor. 
ne tuhaf! 
ülkemizde çok tanınmayan, 
belki de hak ettiği değeri alamayan 
richard hawley'in hotel room şarkısı da bunlardan biri.  


25 Ocak 2013 Cuma

değişim



hasankeyf'e git mesela, değişimi gör.
üzülme ama,
sen değişmedikçe kalanlar değişmez.

21 haziran 2008



adacıklar

keşke bu güzellik hep böyle kalsa
çok umutlu değilim bu konuda

adacıklar - riva
ocak 2013



kuşlar


kuşlar da kaderle uçar..


kapılar


hayatınızın bütününe baktığınızda emel müftüoğlu’nun şarkısında hissettiklerini yaşadığınızı anımsıyorsanız;

yeter allah’ım yeter!!
hep bana dertler, dertli yüzler..
yaşandı yaşananlar,
bitsin geçmişte kalanlar allah’ım artık yeter!!!!!

kendinizi ben iyi bir insanım, büyüklük ben de kalsın diyerek, yapılanları hep affetmeliyim diye zorluyor, bu zorlama üzerinizde benliksizleştirme yaratıyorsa ve dahası diğerlerinin size nasıl olsa affedeceğini biliyorum şeklinde yaklaştıklarını üstüne üstük bir de bunların hatalarında ısrar ederek yaşamına devam ettiğini görüyorsanız eğer HOŞGELDİNİZ.

ben de sizi arıyordum J

yazımızda yüce değer mevlana’ya biraz da farklı açıdan bakacağız izninizle…

şimdi sorular soralım…

herkes sizi olduğunuz kabul eder mi? 

hmmm kabul etse de bu devam eder mi?

bu konuyu kapılarla anlatmak istiyorum.
mekanlarda kapılar dikkatinizi çeker mi? benim dikkatimi çeker, dahası beni etkiler de…

mesela…… mevlevi müzesinde 4 kapı vardır vardır da onların bir manası da vardır…

peki “ne olursan ol gel” daveti ile girme şansını yakaladığınız  kapılardan [*] çıkış var mıdır?

evet vardır …. hem de iki türlü…

1. öldüğünüzde: ömrünü dergahtaki düzen doğrultusunda sürdürenlerin vefat ettiklerinde çıktıkları kapı – hamuşan kapısı- susmuşlar kapısı

2. yakaladığınız fırsatın farkına varmayıp küstahlıkta ısrar ettiğinizde: hatalar zincirine devam eden ve bu nedenle dergâhtan uzaklaştırma cezası alan dervişlerin, akşam ezanından sonra çıkartıldığı kapı: küstahan kapısı

şimdi düşünelim,

herkes sizi olduğunuz gibi kabul eder mi?

belki eder

kabul etse, bu devam eder mi?

galiba etmez… “küstahan kapısı”

mevlana’nın dahi çık git dediği bir kapı var.  ancak kusurları örtmeyi öğütlediği için olsa gerek bu iş  karanlıkta yapılıyor…

sabrınıza sağlık…

bu arada

mesnevi’yi okumak istesek, bir ön koşul var mıdır?

evet vardır… hemen hatırlayalım…

ön koşul: mesnevi’nin önsözünden: 'temiz insanlardan, gerçeği sevenlerden başkalarının mesnevi'ye dokunmalarına müsaade yoktur.’

[*] bu kadar okuduğunuza göre canlar; isterseniz mevlevi müzesindeki 4 kapı ve manalarını aşağıdaki sitede görebilirsiniz….


selda atlı

 

22 Ocak 2013 Salı

kar yağarken


garip bir tedirginlikle uyandım ve cama yöneldim. gelmişti sonunda. çoktan bahçemizin zeminini kaplamıştı. kışın ilk karı yağmıştı ve sen çoktan gitmiştin. benden başka kimse bilmez, sen en çok kar yağarken güzeldin. bir an önce çıkmam lazımdı evden, ama oyalanmak için de her şeyi yapıyordum. hatırlıyor musun  sözleşmiştik seninle, nerede olursak olalım kimin olduğu yere ilk kar düşerse, diğeri işini gücünü bırakıp oraya gelecekti.  televizyonu açtım çıkmadan. oraya da kar yağmış. şimdi oradasın ya nasıl da güzelsindir. allahın belası şehir ve sen. atlayıp trene gelebilsem. imkansız biliyorum. çoktan sokağa atmışsındır kendini. nefret ettiğin çamur grisine dönüşmesin diye karın rengi basıp ezmeye de kıyamazsın. oysa benden başka herkese ve her şeye merhametli olan sen istesen bile taze kar öbeklerini incitemezsin. eprimiş açık mavi berenle, güve yeniği taklidi kaşkolunla ve melek hafifliğinde yürüyüşünle nasılda güzel süzülürsün uçsuz beyazlığın üzerinde.

benimse işim zor. sensiz yağan ilk karla hesaplaşmam lazım. sıkı sıkı giydirilmiş ve sadece burunlarının ucu görünen bebeklerin berelerini aralayıp baktığımda, seninle beraber gördüğümüz boncuk boncuk gözleri görebilecek miyim yine? peki bütün dünyadan saklandığımız odunpazarındaki parka nasıl içim titremeden gidebileceğim ?  ellerimi yakan boza nasıl boğazımdan geçecek? konaktan bozma lokantaya kahve içmeye gidersem yine ve ilkokul öğretmenine benzettiğin tonton teyze bana seni sorarsa ne cevap vereceğim? hem ben eldiven takmam bilirsin ve ellerim hep üşür. hiç çıkarmayacakmıyım ceplerimden? burnumun direği şimdiden sızlamaya başladı. kaç şişe kanyak içsem sıfırdam başlarım ?

ali lidar

kış geldi


neredeyse kar başlar
birini düşünür gibi oluruz. biliyorum
ellerin de üşür. biliyorum ama
ısıtabilirsin onları. o ateşte
hazırsın da, biliyorum. ama
sana bir boyun atkısı gerek. kış geldi

turgut uyar
"bilirim bir kışa hazırlanmayı" adlı şiirinden


içler acısı



bunlar riva'ya ruhunu veren tarihi binalar. 
her biri birbiriyle bağlantılı, zamanının çok ötesinde binalar. 
uzun yıllar önemli bir misyonu yerine getiren bu binaların şimdilerdeki durumları ise içler acısı
bir şeyler yapmazsak yok olup gidecekler



21 Ocak 2013 Pazartesi

yaz gelsin artık


yaz gelsin artık
tekne günleri
deniz günleri.
özledik...

şaşmaz bir kural


şaşmaz bir kural:
bir cafeye veya herhangi bir mekana girdiniz
bu şarkı çalıyorsa, orası kesin güzel bir mekandır..


20 Ocak 2013 Pazar

üç kapılı bir han



üç kapılı bir handayım

riva kalesi / ocak 2013

17 Ocak 2013 Perşembe

tunng



haftanın şarkısı ingiliz deneysel folk grubu tunng'tan. folk ve elektronik müziği harmanlayan tunng, bazen sakin bazen de dinlerken eğleneceğiniz şarkılara sahip. ayrıca, deniz kabuğu, yırtılan dergi sayfası, boş teneke kutu gibi sıra dışı nesneleri müziklerinin bir parçası haline getiriyorlar. bu grubun 2007 çıkışlı good arrows adlı albümünden, yıllardır dinlemekten sıkılmadığım ve sıradışı klibi olan "bullets" bu haftanın şarkısı. izleyin ve dinleyin. keyif alacaksınız. 



yollar



poyrazköy yolu / 2013


16 Ocak 2013 Çarşamba

mendirek manzarası


bahardan kalma bir kış günü 
mendirekten riva manzarası


istanbul istanbul olalı



istanbul istanbul olalı
tatili fırsat bilip küçük bir istanbul turundan bir kare
eminönü-üsküdar vapurundan çekildi
ocak 2013



10 Ocak 2013 Perşembe

soğuk gece



riva son yılların en soğuk gecesini yaşadı 
resmen donduk 
sabah işe giderken ölçtüğüm sıcaklık -10



8 Ocak 2013 Salı

bad luck


göz önüne serilen şehir ve belki de ilk kez görülen deniz…
bu gibi havalarda aklıma takılan bir şarkı var
ara vermeden ama sıkılmadan dinlediğim
sanki bu havaların şarkısı
ama farklı melodisi ve karanlık sözleriyle son derece
güzel olan bu şarkının bilinirliğinin azlığı beni hep şaşırtmıştır.

sizde dinleyin
şarkıda bahsedilen “kötü şans”la karşılaşmamanız dileğiyle


7 Ocak 2013 Pazartesi

kız kulesi

haftasonuna dair bir kare
kar gelecek nidaları altında soğuk bir havada salacak keyfi


6 Ocak 2013 Pazar

mishka



motor ısısından dolayı kaputun üzerinde keyif yapan mishka


5 Ocak 2013 Cumartesi

karanlık


bir karanlıktan diğerine sürüklenmek
tıpkı bir nehirde sürüklenmek gibi


4 Ocak 2013 Cuma

sanki


sanki bir cümle daha söylesek, düzelecekti her şey


3 Ocak 2013 Perşembe

beraber eğildik



beraber eğildik biz yollarda
riva plajı / aralık 2012


korkutucu sorular


eğer cevaplarım seni korkutuyorsa, o zaman korkutucu sorular sormaktan vazgeçmelisin
(tarantino'nun unutulmaz filmi pulp fiction'dan)

2 Ocak 2013 Çarşamba

nero ördek peşinde

dostumuz nero ördek peşinde
riva balıkçı barınağı / aralık 2012


dumanlı ahbap


ahbap’ın porno film yapımcısının ofisinde ilaçlı white russian içtikten sonra
dumanlı kafayla gördüğü halüsinasyonlar sırasında arka planda çalan parça.
sahnelerle şarkının uyumu müthiş..
ahbap’ın beyninden neler geçtiğine tanık oluyoruz..


yağmur durduğunda


cuma akşamı arkadaşlarla birlikte istanbul devlet tiyatrosu’nun yeni oyunlarından, avustralyalı yazar andrew bovell’ın yazdığı yağmur durduğunda adlı oyunu anadoluhisarı'ndaki salonda izledik. salon küçük ama sevimli ve en önemlisi her açıdan bize uygun. balkon kısımları hariç salon tıklım tıklımdı. 2 perdelik oyunda ilk perde bir saat, ikinci perde yaklaşık bir buçuk saat kadar sürüyor. cuma akşamı olmasının verdiği keyifle oturduk koltuklarımıza.

oyunda çocuk tecavüzcüsü bir baba olan henry law, kendisini çok seven karısının onu polise teslim etmek yerine akıl vermesiyle londra'dan adeta kaçarak kendine yeni bir hayat kurmak için avustralya'ya yerleşir, ancak hastalıklı alışkanlıkları burada da devam eder ve sonradan londra'da kalan oğlunun sevgilisi olacak gabriel’in erkek kardeşine tecavüz eder ve onu öldürür.  oyunda iki gabriel var, biri tecavüzcü babanın londrada kalan oğlu gabriel, diğeri ise avustralya'da öldürülen çocuğun ardından ailesi intihar eden genç kız gabriel. londra'daki gabriel kendisine sadece 1-2 kart atmak dışında bir bağlantısı bulunmayan babasının izini sürmek için avustralya'da 3 tarafı çölle çevrili sahil kasabasına gelir ve burada yol kenarındaki bir motelde çalışan diğer gabriel'le tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. ancak genç gabriel babasının sırrını öğrenemeden trafik kazasında ölür. hamile olan eşi ise kazada onu bulan ve yardım eden adamla evlenir. çocuklarının adını gabriel koyarlar ama oyunda sıklıkla tekrarlanan “kendi oğlunu yutan roma tanrısı saturn” laneti onları takip eder ve babalar çocuklarıyla yüzleşemezler. taa ki oyunun başında gökyüzünden düşen balıkla karşılaşan gabriel’e kadar. o kendi oğluyla yüzleşir ve yüzleşme sonrasında yağmur için de dinme zamanı gelmiştir. 

oyundaki karakterlerin birbirleri ile ilişkileri, dekor ve kostümlerle değil de, sahnenin arkasına yansıtılan tarihlerle yapılan zaman geçişleri, başarılı bulduğum gerçekçi yağmur ve kar efektleri, başlangıçta oldukça kopuk gibi gözüken sahneler ama sonunda trajik bir şekilde birbirine bağlanan hayatlar... oldukça yavaş ilerleyen ilk perdede  karakterleri ve çok sıklıkla değişen zaman kavramını kafamızda oturtmaya çalışmama bağlı olarak açıkçası biraz zorlandım ve sıkıldım. ancak ikinci perdenin başlangıcında ortaya çıkan sırlar tüm taşların yerine oturmasını ve insanların hayatlarındaki trajediyi görmemizi sağladı. öte yandan oyunda sıklıkla karşımıza çıkan “aşk mı kaderi kovalar, kader mi aşkı??” bilmecesini çözemedim. aslına bakarsanız kim çözebilmiş ki…

oyun genel olarak bir dramı içeriyordu, ama ara ara çalan bob dylan’ın mutluluk veren ve bir anlamda ahbap'ın “the man in me” şarkısı oyundaki dramdan bir nebze de olsa uzaklaşmamızı sağladı.

tiyatroyu seviyorsanız gidip izlemeniz gereken oyunlardan

haritalar


çocukluğumda başlayan, hala da süren bir tutkudur haritalar, atlaslar.. küçük atlaslar yetmezdi bana. her zaman en büyük atlası isterdim. atlası açıp, haritalar üzerinde saatlerce zaman harcamak en büyük tutkumdu. haritalardaki şehirlere, kasabalara gidiyormuş, göller ve denizlerde tura çıkıyormuş gibi hayal kurmak en büyük eğlencemdi. her ülkenin başkentinin nerede olduğunu bulmak benim için önemliydi. her yeni atlas bende tarif edilemez bir mutluluk uyandırırdı.

şimdilerde farklı mı ? hayır kesinlikle. karayolları haritası bakmayı en sevdiğim kitaplardan biri benim için. bir yere gitmeden önce veya gittiğimde ilk yaptığım şeylerden biri orasının haritasına bakmak. konunun bütününe hakim olma ihtiyacı, bu sanki güvenlik hissiyle ilgili bir şey gibi.. bu tutkumu biliyormuşlar gibi askerde bile bana silah yerine harita zimmetlemişlerdi.. en son gittiğim oyunda söz edilen avustralya’da bir kasaba vardı. eve gidince ilk yaptığım şey, haritadaki yerini bulmak oldu..

seyahat dergilerinde bir yeri tanıtırken haritasının olup olmaması o dergiyi ciddiye almaktaki en büyük kıstasım. bir şehri sadece fotoğraflarla veya yazılarla tanıtamazsınız. bunu birkaç kez dergi editörleriyle bile paylaştım..

haritalar ve atlaslar bana dünyayı sevmeyi öğretti aslında. 


buharlı cam


insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak
buharlı bir cama yazı yazmaya benziyor
özenle yazıyorsun, apaçık belli oluyor anlattıkların
sonra silinip gidiyor

tarık tufan