22 Ocak 2013 Salı

kar yağarken


garip bir tedirginlikle uyandım ve cama yöneldim. gelmişti sonunda. çoktan bahçemizin zeminini kaplamıştı. kışın ilk karı yağmıştı ve sen çoktan gitmiştin. benden başka kimse bilmez, sen en çok kar yağarken güzeldin. bir an önce çıkmam lazımdı evden, ama oyalanmak için de her şeyi yapıyordum. hatırlıyor musun  sözleşmiştik seninle, nerede olursak olalım kimin olduğu yere ilk kar düşerse, diğeri işini gücünü bırakıp oraya gelecekti.  televizyonu açtım çıkmadan. oraya da kar yağmış. şimdi oradasın ya nasıl da güzelsindir. allahın belası şehir ve sen. atlayıp trene gelebilsem. imkansız biliyorum. çoktan sokağa atmışsındır kendini. nefret ettiğin çamur grisine dönüşmesin diye karın rengi basıp ezmeye de kıyamazsın. oysa benden başka herkese ve her şeye merhametli olan sen istesen bile taze kar öbeklerini incitemezsin. eprimiş açık mavi berenle, güve yeniği taklidi kaşkolunla ve melek hafifliğinde yürüyüşünle nasılda güzel süzülürsün uçsuz beyazlığın üzerinde.

benimse işim zor. sensiz yağan ilk karla hesaplaşmam lazım. sıkı sıkı giydirilmiş ve sadece burunlarının ucu görünen bebeklerin berelerini aralayıp baktığımda, seninle beraber gördüğümüz boncuk boncuk gözleri görebilecek miyim yine? peki bütün dünyadan saklandığımız odunpazarındaki parka nasıl içim titremeden gidebileceğim ?  ellerimi yakan boza nasıl boğazımdan geçecek? konaktan bozma lokantaya kahve içmeye gidersem yine ve ilkokul öğretmenine benzettiğin tonton teyze bana seni sorarsa ne cevap vereceğim? hem ben eldiven takmam bilirsin ve ellerim hep üşür. hiç çıkarmayacakmıyım ceplerimden? burnumun direği şimdiden sızlamaya başladı. kaç şişe kanyak içsem sıfırdam başlarım ?

ali lidar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder