zannediyorum 7-8 yaşlarındaydım. o günlerde (en azından kayseri’de) hafta sonu radyo programlarında, dinleyicilerin istek şarkılarını çalmak gibi bir akım vardı. günlerden bir gün ailece, o programlardan birini dinliyor ve “ne isteyelim” diyorduk bir pazar günü...
kardeşim daha agu-bugu yaşlarında olduğu için ablam ve ben o günlerde popüler olan şarkıları zikrederken, babam öne atılıp, "neşet ertaş'tan isteyelim" dediğinde duymuştum ilk kez usta'nın adını. şimdilerde hangisi olduğunu unuttuğum türküsünü radyoda duyduğumda tanışmış olduk. google’da, hayal meyal hatırladığım birkaç kelime üzerinden çok araştırdım ama bulamadım hangi türkü olduğunu, babama sorsam hatırlar mı acaba, merak ettim şimdi.
sonraki yıllarda babam ailemize araba aldığında torpido gözü neşet usta'nın korsan kasetleriyle (ne yazık ki öyleydi) dolmuştu. babamın yanı sıra annem de severdi usta’nın türkülerini, ondan olsa gerek.
ben küçükken biz hemen her hafta sonu ailece pikniğe giderdik ve arabamızda her daim neşet usta, misafirimiz olurdu. gerçi ara sıra bazı ankaralı abidik gubidik adamı da dinlemişliğimiz vardı ama onların bu yazıda yeri yok.
işte dostlar, öyle öyle dinlerken vuruldum bu büyük insanın sanatına...
hatta babamın bir anısı vardır o kasetlerden biriyle;
anlattığına göre, babam bir gün alkollü bir şekilde direksiyona geçip, eve dönerken atmış neşet usta’nın karışık kasedini teybe, usul usul kanto yaparak (arabayla kanto yapmak deyiminin sahibi babamdır. kastettiği şey ise yolun sağında, 2. viteste, nerdeyse bisiklet hızıyla yol almaktır.) ilerlerken mavi-kırmızı ışıkları görünce yüreğine korku düşer. nasıl düşmesin ki, ehliyeti kaptırırsa, mesleği şoför olan babam için çok fena olur. (babama “madem öyle bir durum var, neden alkollü araba kullanırsın” diyesim geldi.) neyse, tabi ki polis babamı paket yapar. aslında durdurmasına gerek bile yok çünkü babam kanto yaparken o kadar yavaş giderdi ki, polis arabanın yanında yürüyerek bile ceza yazabilirdi. neyse polis ceza yazmaya niyetlenirken, arabadan neşet usta’nın türküsünü duyar ve babamdan kasedi ister, babam ise tabi ki verir. polis ceza yazmadan, ikaz edip babama yol verir. tamam bu anı da alkollü araç kullanmak, polisin ceza yazmadan babamı göndermesi vs. gibi birçok yanlış örnek var konumuz o değil, siz neşet usta’nın orta anadolu denilen ve benimde ait olduğum yer olan o topraklarda nasıl bir saygınlığının olduğuna odaklanın…
neşet usta benim çocukluğumda ki sıcacık aile ortamımdır, lise ve üniversite yıllarımda kültürel zenginliğimize sahip çıkma arzumdur, henüz tanışmadığımız günlerde eşime "uğrun uğrun kaş altından baktığımdaki" duygularımdır. o da benim gibi bozkır çocuğudur. bu nedenle, leyla’sına türkü yazdıran duygularımız kesişir çoğu zaman…
değil türkülerini dinlemek, (memleket hasretimi giderdiği için) orta anadolu şivesiyle konuşmasını dinlemek bile keyifti benim için. ne şanslıyım ki, usta'yı yakından görme ve canlı canlı dinleme fırsatına eriştim. keşke diyorum, keşke o gün bir çılgınlık yapıp, sahneye koşsaydım ve elini öpseydim...
not: belki neşet usta’nın hatırına, belki benim hatırıma hiç farketmez, blogunda beni misafir eden büyüğüme sonsuz teşekkürler…
misafir yazar @ozturkdursun on twitter
güzel ifade etmişsin ustayı.
YanıtlaSilüstadın yeri bende o kadar eski değil. ilk "ekmek teknesi" adlı dizide bican adlı karakterin neşet ertaş'a düşkünlüğünden, onun "zahidem" türküsünü söylemesinden sonra tanımıştım.
YanıtlaSilyıllar sonra nuri bilge ceylan'ın "bir zamanlar anadolu'da"sında filme anlam katan türküyü söylerken bulmuştum.
yalanı dolanı olmayan gerçek bir anadolu ozanı