boşuna istanbul'un kalbi demiyoruz
30 Eylül 2012 Pazar
29 Eylül 2012 Cumartesi
inci
ben kumdum, denizin altında yatardım.
sonra bir istridye kabuğunun içine doldum
kabuk beni işledi inci yaptı
bir kabuğun içindeki inciden kimin haberi olur ki?
sen derinlere daldın, çok derinlere
bu kabuğu avuçlarına aldın, sudan çıkardın
sen kabuğun içindeki inciyi çıkarıp
adını inci koyana kadar ben kum tanesiydim
senin avuçlarında inci oldum, sevda oldum
ne olur beni yeniden rüzgarlara bırakma medet
ben bir kum tanesiyim, yok olur giderim.
sonra bir istridye kabuğunun içine doldum
kabuk beni işledi inci yaptı
bir kabuğun içindeki inciden kimin haberi olur ki?
sen derinlere daldın, çok derinlere
bu kabuğu avuçlarına aldın, sudan çıkardın
sen kabuğun içindeki inciyi çıkarıp
adını inci koyana kadar ben kum tanesiydim
senin avuçlarında inci oldum, sevda oldum
ne olur beni yeniden rüzgarlara bırakma medet
ben bir kum tanesiyim, yok olur giderim.
ekmek teknesi
28 Eylül 2012 Cuma
neşet usta'nın anısına
zannediyorum 7-8 yaşlarındaydım. o günlerde (en azından kayseri’de) hafta sonu radyo programlarında, dinleyicilerin istek şarkılarını çalmak gibi bir akım vardı. günlerden bir gün ailece, o programlardan birini dinliyor ve “ne isteyelim” diyorduk bir pazar günü...
kardeşim daha agu-bugu yaşlarında olduğu için ablam ve ben o günlerde popüler olan şarkıları zikrederken, babam öne atılıp, "neşet ertaş'tan isteyelim" dediğinde duymuştum ilk kez usta'nın adını. şimdilerde hangisi olduğunu unuttuğum türküsünü radyoda duyduğumda tanışmış olduk. google’da, hayal meyal hatırladığım birkaç kelime üzerinden çok araştırdım ama bulamadım hangi türkü olduğunu, babama sorsam hatırlar mı acaba, merak ettim şimdi.
sonraki yıllarda babam ailemize araba aldığında torpido gözü neşet usta'nın korsan kasetleriyle (ne yazık ki öyleydi) dolmuştu. babamın yanı sıra annem de severdi usta’nın türkülerini, ondan olsa gerek.
ben küçükken biz hemen her hafta sonu ailece pikniğe giderdik ve arabamızda her daim neşet usta, misafirimiz olurdu. gerçi ara sıra bazı ankaralı abidik gubidik adamı da dinlemişliğimiz vardı ama onların bu yazıda yeri yok.
işte dostlar, öyle öyle dinlerken vuruldum bu büyük insanın sanatına...
hatta babamın bir anısı vardır o kasetlerden biriyle;
anlattığına göre, babam bir gün alkollü bir şekilde direksiyona geçip, eve dönerken atmış neşet usta’nın karışık kasedini teybe, usul usul kanto yaparak (arabayla kanto yapmak deyiminin sahibi babamdır. kastettiği şey ise yolun sağında, 2. viteste, nerdeyse bisiklet hızıyla yol almaktır.) ilerlerken mavi-kırmızı ışıkları görünce yüreğine korku düşer. nasıl düşmesin ki, ehliyeti kaptırırsa, mesleği şoför olan babam için çok fena olur. (babama “madem öyle bir durum var, neden alkollü araba kullanırsın” diyesim geldi.) neyse, tabi ki polis babamı paket yapar. aslında durdurmasına gerek bile yok çünkü babam kanto yaparken o kadar yavaş giderdi ki, polis arabanın yanında yürüyerek bile ceza yazabilirdi. neyse polis ceza yazmaya niyetlenirken, arabadan neşet usta’nın türküsünü duyar ve babamdan kasedi ister, babam ise tabi ki verir. polis ceza yazmadan, ikaz edip babama yol verir. tamam bu anı da alkollü araç kullanmak, polisin ceza yazmadan babamı göndermesi vs. gibi birçok yanlış örnek var konumuz o değil, siz neşet usta’nın orta anadolu denilen ve benimde ait olduğum yer olan o topraklarda nasıl bir saygınlığının olduğuna odaklanın…
neşet usta benim çocukluğumda ki sıcacık aile ortamımdır, lise ve üniversite yıllarımda kültürel zenginliğimize sahip çıkma arzumdur, henüz tanışmadığımız günlerde eşime "uğrun uğrun kaş altından baktığımdaki" duygularımdır. o da benim gibi bozkır çocuğudur. bu nedenle, leyla’sına türkü yazdıran duygularımız kesişir çoğu zaman…
değil türkülerini dinlemek, (memleket hasretimi giderdiği için) orta anadolu şivesiyle konuşmasını dinlemek bile keyifti benim için. ne şanslıyım ki, usta'yı yakından görme ve canlı canlı dinleme fırsatına eriştim. keşke diyorum, keşke o gün bir çılgınlık yapıp, sahneye koşsaydım ve elini öpseydim...
not: belki neşet usta’nın hatırına, belki benim hatırıma hiç farketmez, blogunda beni misafir eden büyüğüme sonsuz teşekkürler…
misafir yazar @ozturkdursun on twitter
27 Eylül 2012 Perşembe
yolun açık olsun büyük ozan
"ilk ne zaman aşık oldun” diye sormuşlar neşet ertaş’a.
"13 yaşımda. yozgattaydık, mahallenin kızıydı. ona bi türkü havalandırdıydım” demiş.
kızın adını söylemiş ama sonra pişman olmuş.
“yazman gurban oluyum, sevda sırrınan olur” demiş.
böyle güzel bir insanı kaybettik. ruhu şad olsun.
26 Eylül 2012 Çarşamba
25 Eylül 2012 Salı
24 Eylül 2012 Pazartesi
palamut akını
riva mendireği
malum bu aralar
şenliklerle kutlanan
palamut günleri
şenliklerle kutlanan
palamut günleri
bu fırsatı kaçırmayan
çaparicilerden biri denizden dönüyor
burhan doğançay sergisi
pazar günü istanbul modern sanat müzesi'ndeydik. ressam burhan doğançay'ın 14 ayrı dönemine ait eserleriyle dünyanın önde gelen müzelerinin koleksiyonlarında bulunan 120 çalışmasından oluşan ''kent duvarlarının yarım yüzyılı: burhan doğançay retrospektifi'' sergisini gezdik.
perşembe günleri ücretsiz olan müzenin giriş ücreti 15 tl. girişteki mağazadan hediyelik bir kaç şey baktık. fiyatları pahalı buldum açıkçası. 17.50 TL'ye bir magnet. müzenin üst katında daimi sergi ve cafe var. alt katta ise burhan doğançay sergisi. zincirlerle örülü bir merdivenden aşağı inerek sergiyi gezdik. komik ama fotoğraf çekmek yasak.
sergide ilk göze çarpan eserler muhteşem çağ, madonna ve mavi senfoni. burhan doğançay dönem dönem istanbul, new york gibi kent duvarlarını değişken üslup ve tekniklerle tuvale yansıtmış.
madonna |
mavi senfoni ve yaratıcısı |
kitaplardan oluşan asma tavan |
22 Eylül 2012 Cumartesi
21 Eylül 2012 Cuma
eskiye dair
lefkoşa'da surlariçinde bulunan tarihi büyük han'dan bir kare
eskiler ve eskiye dair her şey güzeldir.
20 Eylül 2012 Perşembe
hüseyin burnu feneri
bodrum akyarlar köyünün hemen yanıbaşında 1931 yılında fransızlar tarafından yapılan hüseyin burnu feneri yer alıyor. yan tarafında restaurant olan bu bina kıyı emniyeti teşkilatı tarafından cafe olarak kiraya verilmiş, ancak biz gittiğimizde bomboştu. fenerin bahçesini gezdik ama kilitli olduğu için binanın içerisine giremedik. fenerin bulunduğu burun yarımadanın kos'a en yakın yeriymiş. fenerin yakınında “kum hamamı” olarak bilinen kumsal var. asırlık tarihi ve güzel mimarisi ile fener görülmeye değer.
19 Eylül 2012 Çarşamba
kapılar
eğer bir kapı varsa, seçmekten söz edemezsiniz
eğer iki kapı varsa seçmekden söz etmenize gerek yoktur
sizin kullanışlarınızdan biz anlarız
eğer üç kapı varsa… ben diyorum ki en kötüsü ortadaki kapıdır
eğer üç kapı varsa… ben diyorum ki en kötüsü ortadaki kapıdır
özdemir asaf – yuvarlağın köşeleri
fotoğraf : girne sokaklarından bir kapı/2012
18 Eylül 2012 Salı
17 Eylül 2012 Pazartesi
16 Eylül 2012 Pazar
15 Eylül 2012 Cumartesi
eminönü
yıllardır hep bir keşmekeşin içerisinde gördüğüm
eminönü meydanındaki düzelme akla hayale sığacak gibi değil
14 Eylül 2012 Cuma
13 Eylül 2012 Perşembe
12 Eylül 2012 Çarşamba
11 Eylül 2012 Salı
10 Eylül 2012 Pazartesi
bodrum gezisi
istanbul'dan gece 11 gibi başlayan yolculuğumuz sabah saat 8 gibi bodrum'a varmamızla sona erdi. ben yolda ara ara iyi uyumuşum. uyurken şöför değişmiş, çorbalar içilmiş falan filan. neyse ki bafa gölü yakınlarında uyandım da olaya el koydum. yoksa yolu bulamayıp, konya'ya falan gidebilirdik.
kalacağımız otel daha önce hiç gitmediğim bardakçı koyundaki hotel mavi. deniz manzaralı odada 2 gece yarım pansiyon konaklama için ödediğimiz fiyat 170 tl. fakirlerin kaldığı kara tarafındaki odalar için ise bu fiyat 150-160 tl. otele girdiğimizde biraz hayal kırıklığına uğramadık desem yalan olur. resepsiyon ve girişteki diğer bölümler kötüydü. görevli; odalardaki tadilatın tamamlandığını, diğer bölümlerdeki çalışmaların ise sezon sonu yapılacağını söyleyince bunun sebebini öğrenmiş olduk.
bavul odasına eşyaları koyup, kahvaltı mekanı aramaya başladık. hemen yakınlarda panpan diye bir mekan varmış. tati'nin istediği serpme kahvaltı layığıyla masamıza geldi. panpan aynı zamanda bir ekmek fırını. 4 kişilik süper bir kahvaltı için ödediğimiz fiyat 95 tl. kahvaltıyı yapıp, dalış teknesine doğru yola çıktık. telefonumu panpanda unutmuş olmam kötü bir tecrübe oldu benim için.
panpan denilen mekan |
ORTAKENT-YAHŞİ
yarımadanın güneybatısını içeren tura bodrum-turgutreis çevre yolunun tam ortasında yer alan ortakent'ten başladık. upuzun bir sahili olan ve denizi biraz soğuk ortakent'in mavi bayraklı denizi ve sahili çok temiz.
KARGI
bodrum'daki en güzel koylardan biri kargı. mavi tur ve günlük teknelerin uğrak yeriymiş. yazın sahilde bulunan develer nedeni ile deve plajı olarak da biliniyormuş.
BAĞLA
bodrum'a 14 km uzaklıkta olan bağla koyu, yarımadanın en güzel koylarından biri. ancak son yıllarda inşa edilen tatil siteleri ve büyük otel nedeniyle sakinliğini kaybetmiş görünüyor.
ASPAT
bağla koyu'nun biraz ilerisinde yer alan ve üzerinde bir eski venedik kalesi bulunan aspat koyu gerçekten görülmeye değer.
şöyle geçer türküde:
şöyle geçer türküde:
burası da aspat degil halilim aman bitez yalısı
yüreğime ateş saldı dostlar kurşun yarası
yüreğime ateş saldı dostlar kurşun yarası
AKYARLAR
karaincir koyunu atladıktan sonra vardığımız akyarlar bodrum’a 22 km uzaklıkta olup, yarımadanın güneybatı ucunda yer alıyor. akyarların hemen karşısında yer alan kos adası 3 mil uzaklıktaymış. önceleri bir süngerci ve balıkçı köyü olan akyarlar, günümüzde deniz sporlarının yapılmasına olanak sağlayan önemli bir tatil beldesi olma yolundaymış. sahile inildiğinde, sağda balıkçı barınağı, ortada restoranlar ve solda ise bir ay şeklinde yayılan kumsalı yer alıyor. yavaş yavaş yönümüzü batıya çevirdiğimiz için bol rüzgarı ile burası rüzgar sörfüne çok uygunmuş.
köyün hemen yanıbaşında 1931 yılında fransızların yaptığı hüseyin burnu feneri yer alıyor. yan tarafında restaurant olan bu bina kıyı emniyeti teşkilatı tarafından cafe olarak kiraya verilmiş ancak biz gittiğimizde bomboştu. fenerin bahçesini gezdik ama kilitli olduğu için binanın içerisine giremedik. fenerin bulunduğu burun yarımadanın kos'a en yakın yeriymiş. fenerin yakınında “kum hamamı” olarak bilinen kumsal var. asırlık tarihi ve güzel mimarisi ile fener görülmeye değer.
yarımadanın en batı ucundaki gümüşlük'e uğramadan bodrum gezisi olmazmış derler. bizde buna uyarak yola çıktık. tesadüf bu ya hep akşamüstüne denk geliyor gümüşlük ziyaretlerim. küçük çarşıyı gezip, bir kaç kare foto alıp akşam için dönüşe geçtik.
DALIŞ TURU
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)